24 Aralık 2008 Çarşamba

Çarşı


Çarşı Grubu

Beşiktaş Kulübünün taraftarlarından oluşan belli bir grubun ismidir. 1982 yılında kurulan Çarşı grubu, futbol maçlarını ağırlıklı olarak Kapalı tribünde izler. En bilinen sloganları "Çarşı Atatürk harici her şeye karşı"dır.Bu grup diğer taraftarlardan ya da taraftar gruplarından ilginç bir bileşen olmasıyla ayrılmakta, maçlarda takındığı tavırlar, açtığı pankartlar, dile getirdiği tezahüratlarla farklı bir taraftar profili çizmektedir. 1980'lerin ortalarından itibaren belirginlik kazanan, 1990'lardan sonra iyice bilinir hale gelen grup, aslında homojen bir yapıdan oluşmamakta ya da belli başlı üyelerden ibaret sayılmamaktadır. Farklı sosyal tabakalardan, kültürel çevrelerden ve etnik kimliklerden, farklı ve hatta çatışan politik ve ideolojik alanlardan insanlar Çarşı Grubu adı altında toplanmaktadır. Bununla birlikte genel olarak muhalif bir görünüm ve söylem Çarşı Grubunun özelliği olarak işaret edilebilir.Beşiktaş Kulübüyle doğrudan ilişkili grup üyeleri olabildiği gibi, özerk ve bağımsız taraftar olarak kendini ifade eden üyeler de söz konusudur. Ağırlıklı olarak üniversite öğrencilerinin de içinde yer aldığı bir grup olarak bilinmektedir. Bunun sonucu olarak grubun öne çıkan özelliği hazır cevap ve mizahi yönü gelişmiş bir topluluk olmasıdır.Grubun içindeki insanlar sürekli bir değişkenlik arz etmekle birlikte, belirli bir anlamda Çarşı Grubunun kendine özgü söylemi ve özgün tarzı sürekli geliştirilmekte, belirli bir doğrultuda sürdürülmektedir.Bununla birlikte Çarşı Grubu denilence akla gelen daha çok tribünlerde görmeye alışık olunmadık tarzda muhalif bir söylem kullanması, sol politik söyleme ait kavramları ve sembolleri benimsemesi, güncel politik konulara ilişkin çoğu zaman beklenmedik tavır takınması olmaktadır. Örneğin Çarşı yazarken A'yı anarşizmin sembolü olan yuvarlak içindeki a şeklinde yazmaları, genelde milliyetçi ve ülkücülerin egemen olduğu kabul edilen tribünlerde başlı başına bir ilginçlik olarak görünmektedir. Belirgin bir özellik olarak anti-faşist bir söylem görülmektedir grubun belli çıkışlarında. Ayrıca grup içinde kendilerini demokrat, sosyal demokrat, sosyalist, ekolojist vb. şeklinde de ifade edenlerin varlığı da söz konusudur.İlginç yapısı nedeniyle dikkat çeken Çarşı Grubu bu nedenle medyada pek çok kere özel programlar ve haberlerle yer almıştır. Mehmet Ali Birand'ın sunduğu haber programı 32. Gün Çarşı için özel bir program yapmıştır. Ayrıca, pek çok dergi ve gazetedeki yazı dizisine konu olan Çarşı Grubu, popülerliği ve söylemleri ile TV dizilerinde de yer bulmuştur.Fatih Terim'in Mehmet Ağar ile birlikte gazetelerde resimleri yayımlanıp imparator diye tanımladığı sırada Çarşı Grubu "imparatorluk değil tam demokrasi" diye pankart açarak tavır sergilemiştir. Ayrıca "Çarşı Alayına karşı" sloganı da söz konusu grubun hem öteki takımlara hem de politik kimliklere karşı duruşunu ifade etmektedir. Bülent Ecevit'in ölümü üzerine resmi sitelerine koydukları "Kara Kartal seni unutmayacak Karaoğlan" sloganıyla ilgi çekmiştir.Dikkat çekici eylemleri arasında Barcelona CF'nin Kamerunlu siyahi oyuncusu Samuel Eto'ya La Liga'da hemen her maçta yapılan ırkçı tezahüratlar nedeniyle "çArşı ırkçılığa karşı -hepimiz Eto'yuz" pankartları ile destek vermeleri gelmektedir.Grup, 1995-1997 yıllarında "Forza Beşiktaş" adında hiç bir yayın grubuna bağlı olmadan bir fanzin tarzında haftalık dergi çıkarmıştır. Bu dergi sadece bir spor kulübünün taraftarlari tarafından hazırlanıp, yayınlanan ilk süreli yayın olmuştur.Çarşı grubunun dikkat çeken bir diğer tavrı Nükleer enerji santrallerine karşı duruşudur. 2005/2006 sezonunda bazı maçlardan önce açtıkları "Çarşı Nükleer Santrallere Karşı" yazılı pankartlarla dikkat çekmiş ve 2006/2007 sezonunda İnönü Stadyumu'nda oynanan Galatasaray derbisinde ise Greenpeace örgütü ile birlikte "Nükleersiz Türkiye" yazılı bir pankartla gösteri yapmışlardır.2007 yılında kuruluşunun 25. yılını kutlayan Çarşı, bu sebeple düzenleyeceği etkinliklere Kızılay'a topluca kan bağışında bulunarak başlamıştır. 21 Nisan 2007 günü oynanan lig maçı öncesi Beşiktaş'ta kurulan çadırlarda 250'den fazla kişi kan vermiştir. 25. yılın anısına düzenlenen bir başka sosyal etkinlik ise "Hediyeni kap, Minitürk'e gel" sloganı ile 25 Nisan 2007'de kimsesiz çocuklara oyuncak ve kırtasiye dağıtılan organizasyon olmuştur.
çArşı Samsunsporun otobüs faciasını unutmayan bir topluluktur.çArşı kapalının ortasında sıralanan bir grup değildir.çArşı, yüreğinde Beşiktaş aşkını hisseden herkestir.çArşı bir ruhtur.çArşı, New York’da metro trenine yazılmış siyah beyaz bir grafitidir, Prag'da duvara yazılmış bir yazıdır, Erzincan'da bir dağın yamacına yazılmış sevgidir, Adana'da bir derneğin duvarlarına boyanmış siyah'la beyazdır, Galatasaray Lisesi duvarına yazılmış "çArşı ULAN" işaretidir.Bir tiyatro sahnesinde hiç bir dekora uymadan sırtında taşınan kutsal BEŞİKTAŞ formasındadır çArşı.Zonguldak'ta maden göçüğünden çıkarıldığında ilk nefesle sorulan "maç kaç kaç?" sorusundadır çArşı.Hakeme kızdığında "Satanist hakem" diye bağırıp gündemi takip edenlerdir.Atatürk’e dil uzatan dönemin milletvekili Hasan Mezarcı'ya "Hasan Mezarcı'ya kafam girsin" diyen tezahüratıyla Cumhuriyet'in Kemalist çizgisindeki duruşunun ödünsüz sesidir.Fenerbahçelilerin yalakalıklarına "TEK ADAM, ATAM" ya da "Bir Pankartta Verhaugen’e Aç Avrupa Şampiyonu Ol Fener" diyen zekadır.çArşı, fenerbahce lisesinde sarı lacivert kravat yerine siyah beyaz kravat takıp dolaşabilme cesaretidir, BEŞİKTAŞ aşkını pankartlarda "Başka Boyutların Tanrısı" diye ifade eden kalp’dir.Ceza'sı gereği boş kalmış tribünlere "RUHUMUZ YETER" yazan yüreklerdir.Kaşınanı tesislerinde ziyaret eden yada ellerine verdikleri "Cobarde Gallina Ortega (Korkak Tavuk Ortega)" pankartıyla maymun edenlerdir."Erkek Adam Renkli Takım Tutmaz" deyip alemi dut yemiş bülbüle çevirenlerdir. "Işıklar Söndüğü Zaman Tüm Fenerliler Güzeldir" pankartıyla taraflı tarafsız herkesi güldürenlerdir."Bizim taraftarımız daha fazla" diye böbürlenenlere "en fazla sinekte b.kun üzerinde olur" cevabını yapıştıranlardır.Futbolcusuna kızdığında "Aşkımız renklere sizlere değil" diyen renk aşkıdır.2 Km bayrak yapıp dünya rekoru kıran sevgidir, o bayrağın en arkasında hiç bırakmadan duran 72 yaşındaki teyzedir.S.Bükreş maçında televizyonların gösterdiği, o soğukta, ayakta, boynunda siyah beyaz kaşkoluyla titreyerek KARAKARTALLARINI seyreden nine'dir.Tribünde bir doktordur, işçidir, iş adamıdır, okuma yazma bilmeyen bir sokak çocuğudur, profesördür.Omuz omuza zıplayıp "Beşiktaş’ım benim biricik sevgilim" diye gözünde yaş, gırtlağını yırtan Solcusudur, Sağcısıdır, Ateistidir, Hacısıdır, Müslümanıdır, Ermenisidir, Yahudisidir, Hristiyanıdır.Irak işgalinden önce Savaşa karşı duran yurtseverlerin yanındaki ruhtur.Mitinglerde "BEŞİKTAŞLIYIZ, SAVAŞA KARŞIYIZ" tezahüratlarında, Tribün'de "Savaşa HAYIR", "Amerikan Şahinlerine karşı Karakartallar" pankartlarıyla tepkisini koyandır.Bir F16 burnuna yapılmış Kartal’dır. çArşı’nın "A" sını Anarşinin "A"sıyla yazan, güce tapmayan isyankarlıktır."Siyah Beyaz Ölüm Yaşam" diyen felsefedir. Delikanlılığı da hayat felsefesi olarak benimseyenlerdir.Sevinmek için sevmeyendir, inadına inançla bağlı olandır.Nazım Hikmet'in "ASLOLAN HAYATTIR" ına tribünlerin Hacı Babasıyla "HAYATTA BEŞİKTAŞ" diye ölümsüzleştirenlerdir."çArşı, MUSTAFA KEMAL HARİÇ HERKESE, HATTA KENDİNEDE KARŞI" diyen aykırılıktır.Tribüne boydan boya "Ölüm Ne Zaman ve Nereden Gelirse Gelsin; Mezarıma Siyah Beyaz Güller Atılacaksa, Mezar Taşıma BEŞİKTAŞ Yazılacaksa, Böyle Ölüm Hoş Gelsin Sefa Gelsin..." yazan ölümsüz sevgidir.çArşı ruhu BEŞİKTAŞININ uslanmaz asi ruhudur, BEŞİKTAŞINI taparcasına seven çılgın aşığıdır.
ÇARŞININ KURUCULARISarı-Cem Cüneyt Baba Optik-Ercü Çene-Selim(İnci) Sarı-Kabataş Hakan Morgöz Selçuk-Tekdiş Yavuz Yumurta Yılmaz-Deve Erol Cüce Ayhan-Çingene Erol Siirtli Veysel-Tatar Şenol Çarşnın Yiğidi-Soner Deli Hazım Hacı baba-Sarı Şenol Kepçe Mestan-Koko Cavit Tarkan-Arap MerAnkaralı Ayhan-Marlo Erdal Alpay-Parlak Serkan Faal Ali-Ceviz Ali Pembe Hasan-Jaws Cengiz

» BJK İNÖNÜ STADI


İnönü Stadı 1947 Yılında AçıldıMimari planları Mimar Vietti Violi , Mimar Şinasi Şahingiray ve Mimar Fazıl Aysu tarafından hazırlanmış olup, II. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü devrinde ve Lütfi Kırdar'ın İstanbul Valiliği ve Beden Terbiyesi Bölge Başkanlığı zamanında yapılmış ve 19 Mayıs 1947 yılında açılmıştır. 1950'li yıllarda stadyumun arka tarafında bulunan gazhane ve havagazı fabrikası daha sonraki yıllarda yıkılarak yeni açık tribünler inşa edilmiştir. İnönü Stadyumu’nun ilk maçı Beşiktaş ile İsveç'in AIK takımı arasında oynanmıştır. Bu stadyumdaki ilk golü de o zamanlar Beşiktaş’ın futbolcusu olan, Onursal Başkanımız Süleyman Seba atmıştır. İlk maç 3-2 AIK' nın galibiyeti ile bitmiştir. 1998 Yılında 49 Yıllığına Kiralandı8 Şubat 1998 tarihinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile BJK Derneği arasında imzalanan sözleşme ile 49 yıllık intifa hakkı verilmiş ve sözleşmenin tapuya tescil tarihi olan 27 Mart 1998 tarihinden itibaren BJK'ya ait olmuştur. BJK İnönü Stadyumu ile ilgili tasarruflarda bulunmaya sadece Beşiktaş Jimnastik Kulübü Derneği’nin yetkili olduğu hukuken tescil edilmiştir. BJK İnönü Stadı'ndaki Yenileme Çalışmaları (2004)2003-2004 sezonunun tamamlanmasının ardından hemen başlayan çalışmalarla stadımız, muhteşem bir görünüm kazandı. Zemin indirme projesiyle, tribünler ile saha arasında artık sadece 4 metre uzaklık var. Bu sayede yüzde 50 artışla, toplam koltuk kapasitesi de 32,145’e ulaştı. Kapalıda bulunan basın tribünü, taraftarlardan gelen istek üzerine numaralı kısma alındı. Kapalı trübünün orta bölümündeki localar, tribünlerle saha arasında bulunan tel örgüler kaldırıldı. Stadın giriş ve çıkışlarını rahatlatmak için kapı sayısı da yüzde 100 artırılarak, 36’dan 72’ye çıkartıldı. BJK TV için stat içerisinde bir bölüm yapıldı. Ayrıca, tuvalet ve büfelere yenisi eklenerek, bakımları tamamlandı.


Nasıl Gidilir? Beşiktaş'dan Taksime giden yolda Dolmabahçe Sarayı’nın tam karşısındadır. Taksim tarafından geliyorsanız Gümüşsuyu caddesinin bitiminde, Beşiktaş İnönü Stadyumu karşınıza çıkacaktır.Toplu Taşıma Metro, dolmuş veya otobüsle ulaştığınız Taksim Meydanı veya Beşiktaş'tan 10 dakikalık yürüme mesafesidir. Ayrıca Anadolu yakasından gelenler için Beşiktaş ve Kabataş semtine Üsküdar ve Kadıköy’den her 30 dakikada bir vapur seferleri ve devamlı olarak motor seferleri yapılmaktadır.OtoparkOtomobilinizi Taksim Beyoğlu Evlendirme Dairesi otoparkına veya Beşiktaş Sinanpaşa Alışveriş Merkezi’nin ücretli otoparkına bırakabilirsiniz.Diğer Kurallar-Kapılar normal maç günlerinde maç saatinden 3,5 - 4 saat önce, derbi maçları ve Avrupa kupası maçlarında 6-7 saat öncesinden açılır. Kapılar maç başlama saatine kadar açıktır.-6 yaşından büyük çocuklar bilete tabidir. -Tribünlerde büfeler bulunmaktadır.

Beşiktaş Resimleri








































































Futbolcu Günlüğü..Ekrem Dağ






Ekrem Dağ

Futbolcu Günlüğü’nde sırayı son haftaların büyük çıkışını yapan Ekrem Dağ alıyor. Başarılı futbolcumuzla dikkat çeken performansını ve yarınki derbiyi konuşuyoruz...
Ekrem Dağ, transferi gerçekleştikten sonra aslında kulübeye yapılan bir transfer gibi gözüküyordu. Zaten ilk haftalarda da fazla şans bulamadı ve rotasyonun gerekli olduğu dönemlerde kullanıldı. İzlediğimiz kadarıyla da Beşiktaş formasıyla hiç sırıtmadı. Teknik Direktörümüz Mustafa Denizli’nin gelişiyle birlikte ilk 11’de forma şansı buldu ve sanki yıllardır bu formayla mücadele ediyormuş gibi oynadı. Özellikle son 5 maçta kendisini on birde gördük. Acaba neydi bu işin sırrı?
“Kulübede oturduğum zaman her futbolcu gibi bana da şans geleceği günü bekliyordum. İlk haftalarda fazla oynayamadım. Ama hiçbir zaman çalışmayı bırakmadım. Şans gelirse hazır olayım diye sürekli olarak aynı tempoda idman yaptım ve kendimi böyle hazırladım. Son 5 maçtır da üst üste oynuyorum. Umarım hocam şans vermeye devam eder ve ben de elimden gelenin en iyisini yaparak takımıma faydalı olurum. Özetle çalışmayı bırakmadığım için bugün böyleyim.”
Her futbolcu oynamak ister. Kimileri Ekrem gibi çalışmasına ara vermez bir yerlere gelir, kimileri de küser. Onlar biter ama futbol yine kaldığı yerden yoluna devam eder. Ekrem, Avusturya’da yetişmiş bir futbolcu. Dolayısıyla ilk futbol eğitimini de orada almış. Bu eğitimin bu düşüncede bir payı var mıdır peki?
“Bu kişinin kendisiyle alakalı bir şey. Ne olursa olsun çalışmayı bırakmamak lazım. Küsersen kendine küsersin, başka bir şey olmaz. Bir futbolcu her zaman çalışacak ve kendisine şans gelmesini bekleyecek. Bundan daha da önemlisi var. Herkese şans mutlaka gelir ama önemli olan bu şansı ilk andan itibaren kullanabilmektir. Küstüğün bir vakitte oynama fırsatını yakalarsan yüzde yüz performansını yansıtamazsın. Bu da bir daha formayı giyemeyeceğin anlamına gelir.”
Bu işin ilk tahsilini yurt dışında almış olmak futbolunu nasıl etkiledi?
“Buradaki altyapıları henüz tam anlamıyla inceleyemedim. Nasıl olduklarını bilmiyorum o yüzden. Ama dikkatimi çeken bazı şeyler oldu. Mesela PAF takımda oynayan bir futbolcu A takımla maça çıktığı zaman, biraz şans bulduklarında hemen şımarıyorlar. Avusturya’da böyle değildi. Futbolcunun şımarmasına kimse izin vermiyor orada. Bu sıkıntıda basının da rolü çok büyük. Genç bir futbolcu maça çıktığı zaman hemen gazetelerde, televizyonlarda kendisinden bahsediliyor. Bu da futbolcunun şımarmasında bir etken. Bunun böyle olmaması lazım diye düşünüyorum.”
100. yılımızdan sonra bir lig şampiyonluğu yaşamak nasip olmadı. Şeytanın bacağını bu sefer kıracağız sanki. Takımımız oynadığı futbol ve aldığı sonuçlarla bu heyecanımızı yükseltiyor. Tribündeki bizler bile heyecan kaynaklı şampiyonluk baskısı yaşıyoruz. Ligin ilk yarısının bitmesine dört beş maç kaldı. Takımda baskı var mı peki?
“Bu sene herkes şampiyonluğu çok istiyor. Geldiğim günden beri bunu görüyorum. İdmanlara çıkarken bile şampiyonluktan bahsediliyor takımda. Başka şansımız yok, bu sene mutlaka şampiyon olmalıyız. Üzerimizde tabii ki bir baskı var, ama bunu hissetmemeye çalışıyoruz. Ama ligin uzun bir maraton olduğunu unutmamak lazım. Puan kayıpları yaşayacağız, derbiler kazanacağız, rakiplerimiz puan kayıpları yaşayacak. İyi bir takımımız var, bu hedefe ulaşmak için aynı bilinçle ve devamlı olarak bu şekilde çalışmaya devam etmeliyiz. Bu şekilde gidersek kazanırız”
Ekrem Dağ birçok özelliğe sahip bir futbolu. Sağ ve sol açık olarak görev yapabiliyor. Bazen orta sahada top kesiyor, zaman zaman sağ bekten hızlı çıkışlar yapıyor. Bu da tercih edilmesindeki en önemli etkenlerden birisi şüphesiz. “Sahanın hangi alanında kendini daha etkili görüyorsun, nerede daha rahat olduğunu hissediyorsun?” sorusunun cevabını biraz farklı veriyor:
“Açıkçasını söylemek gerekirse kendimi en iyi hissettiğim yer, oynadığım maçtaki performansıma göre değişiyor. Eğer o haftaki maçta sağ açıkta iyi oynamışsam kendimi orada daha iyi buluyorum. Orta sahada verilen görevi yerine getirebilmişsem en iyi yerim orta sahadır diyebilirim. Son maçlarda hocam orta sahada görev veriyor. Ama sağ bekte daha çok katkı sağladığımı düşünüyorum. Bütün bunlar aslında hocaya bağlı. Beni nerede oynatmak isterse ben orada oynamakla görevliyim. Nerede oynarsam oynayım amacım elimden gelenin en iyisini ortaya koymaktır.”
Büyük takımlar, milli takım için bir sıçrama taşıdır aslında. Anadolu’nun bir kulübünde görev yapan kaliteli bir futbolcuyla büyük takımlarda oynayan bir futbolcunun şansı aynı değildir. Büyük takımdaki oyuncu diğer adaylardan bir adım öndedir. Ekrem’in bu çıkışının milli takımda oynama şansına nasıl bir etkisi olacak diye soracağız ama futbolcumuzun durumu biraz faklı:
“Ben Avusturya’da oynarken oradaki yetkililer beni milli takımda oynatmak istediler. Bunun için bana Avusturya pasaportu verdiler. Şu anda Avusturya vatandaşıyım. Vatandaşlığa geçtikten 3 ay sonra Gaziantepspor’a transfer oldum. Şimdi bana Türk ve Avusturya milli takımlarından teklif gelebilir. Avusturya milli takımında oynamadığım için şimdi her iki takımda da oynama şansım var. İki takımdan da teklif gelirse tercihim kesinlikle Ay-Yıldızlı formadır.”
Fatih Terim’den bir davet bekliyor musun peki?
“Bekliyorum tabii ki. Ben de Türk milli takımında görev yapmak isterim. Büyük bir gurur olur benim için. Ama tercih edilmem benim oynayacağım maçlara göstereceğim performansa bağlı.”Ekrem Dağ’ın hayat hikayesi biraz garip. Mardin doğumlu olan futbolcumuz çocukken ailesi birlikte bir kamyon kasasında Avusturya’ya göç ediyor. Sonra uzun yıllar burada kalıyorlar. Gaziantepspor’a transferiyle birlikte artık doğduğu topraklara dönüyor. Bir kaç sezon süren Gaziantep macerasından sonra soluğu İstanbul’da alıyorlar. Avusturya da Gaziantep de İstanbul’a nazaran daha sakin yerler. Ekrem için İstanbul’a alışmak kolay olmamış...“Yavaş yavaş alışıyorum İstanbul’a. Trafiği beni çok sıkıyor. Bir yerden bir yere giderken 3-4 saat arabada kalabiliyorsunuz. Trafikte kalmak, yolda kalmak hiç hoşuma gitmiyor. Ama burayı seviyorum. İstanbul’u sevmeyen kesinlikle yanılmıştır. Bir de trafiği olmasa daha güzel olurdu galiba.”
Ekrem Dağ, Bosnalı eşi ve iki çocuğuyla birlikte –nazarlardan ırak olsun- mutlu mesut bir aile hayatı yaşıyor. Zaten sahadaki duruşuna bakarsanız sadece işini yapmaya çalışan bir futbolcu görürsünüz. Gazetelerde, televizyonlarda futbolun dışında bir şeyle anılmadı. Hakkında çıkan haberler hep olumluydu, kendisini işini kötü yaptığı yönünde eleştirenler de olmadı. Dolayısıyla kamuoyu tarafından fazla tanınan bir yüzü yok. Dışarıda rahat rahat gezebilen nadir şöhretlerden birisi yani. Yavaş yavaş kendisini tanıyanlar çıkıyormuş, ama bu 5 maçlık performansı devam ederse kesinlikle kendisinden imza isteyenlerin sayısında da artış olacak. Peki Ekrem bunu istiyor mu?
“Şu anda 20 bin kişiyle karşılaşsam belki içlerinden 1 kişi beni tanıyordur. Şimdilik fazla bilinen birisi değilim. Ben de çok tanınan birisi olmak isterim ama aynı zamanda bunun çok sıkıcı olacağını tahmin ediyorum. Mesela Delgado’yu düşünürsek, kendisini herkes tanıyor, biliyor. Ailesiyle bir yemeğe çıktığında bile bir sürü imza isteyen, fotoğraf isteyen oluyordur. Kendisi rahat edemiyordur. Bu aslında zor bir şey. İnsan bir süre sonra rahatsız olur. İyi olduğu kadar da kötü bir şey aslında. Ben şimdiki halimden memnunum...”
Ekrem şimdiye kadar ciddi bir sakatlık geçirmedi. Bir tek sezon öncesi hazırlık kampında bir sorun oldu, o kadar. Bu dayanıklılık bünyesiyle mi alakalı yoksa dikkatiyle mi diye merak ediyoruz.
“Kendime iyi bakıyorum. İdmandan önce ve sonra yapılması gerekenleri yapıyorum. Şimdiye kadar idmanlarda herhangi bir sakatlığım olmadı. Sadece sahada değil salonda da çalışıyorum. Hocanın verdiği programlara uyuyorum. Zaten bu şekilde profesyonel olabiliyorsunuz. Saha içinde de ciddi bir durumla karşılaşmadım. Siz kendinize ne kadar iyi bakarsanız bakın, maç içinde alacağınız bir darbeyle kritik bir sakatlık geçirebilirsiniz. Mesleğinizi ciddiye almalısınız. Almazsanız en ufak ters bir harekette bile sakatlanabilirsiniz. O zaman yapacak bir şey yok ama bir futbolcu kendisine her zaman iyi bakmak zorundadır.”
Fark ettiğiniz gibi Ekrem Dağ tam anlamıyla profesyonel bir futbolcu. Yapılması gerekenlerin ve uyulması gerekenlerin hepsini harfiyen yerine getiriyor. Saat 23.00’de yatıyor, beslenmesine dikkat ediyor. Evde olduğu zaman eşi ve çocuğuyla vakit geçiriyor. Takım arkadaşlarıyla sadece idman saatlerinde değil dışarıda da görüşüyor...
Geçiyoruz yarınki kritik derbiye. Ekrem yarın forma giydiği takdirde ilk kez bir derbide mücadele etmiş olacak. Belki de dünyada milyonlarla ifade edilen futbolcu sayısının bir çoğuna kısmet olmayacak bir tecrübe olacak Ekrem için. Derbiye dair ilk soru ‘Heyecanlı mısın?’ oluyor.
“Ben her maça çıkarken heyecan duyarım. Aslına bakarsanız bu maç da diğer maçlarla aynı. Sonuçta 3 puan için mücadele edeceğiz. Fakat yarınki maç derbi olduğu için diğerlerine nazaran biraz daha heyecanlı olduğumu söyleyebilirim.”
Takımımız artık tam anlamıyla derbiye konsantre olmuş durumda sen kendini büyük maça nasıl hazırlıyorsun?
“Eskişehir maçının bitimiyle birlikte Fenerbahçe maçını düşünmeye başladık. Benim ilk derbim olacak, ama her maça nasıl çıkıyorsam buna da aynı şekilde çıkacağım. Sakinim, panik yapmıyorum sadece 3 puan almayı düşünüyoruz ve ben de diğer arkadaşlarım gibi galibiyete nasıl katkıda bulunurum diye düşünüyorum. Bu maç da diğerlerinde olduğu gibi 3 puanlık bir maç.”Teknik Direktörümüz Denizli sizleri nasıl hazırlıyor peki?“Normal idmanlarımızı yaptık hafta boyunca. Hocamız Fenerbahçe maçının önemli olduğunu söylüyor, ama telaş yapmıyor. Hocamız genellikle ‘idmanlarımızı güzel yapalım, panik yapmadan maça hazırlanalım’ diyerek bugüne getirdi bizi.”
Son olarak Fenerbahçe maçıyla ilgili olarak neler düşünüyorsun?
“Rakibimizin üzerinde büyük bir baskı var. Bu seneye iyi başlamadılar. Bu bize dezavantaj mı olur yoksa avantaj mı olur onu bilmiyorum. Deplasmanda kazanma şansımız yüksek. Fenerbahçe’nin şu anda içinde bulunduğu durum kesinlikle oyunlarına yansıyacaktır. Porto maçında aldıkları mağlubiyet, Ankaragücü karşısında kaybedilen 2 puan rakip futbolcuları hırslandırmıştır, Beşiktaş maçını çıkış olarak görebilirler. Bizim için avantaj mı, dezavantaj mı olduğunu kestiremediğim bu durumu lehimize çevirmeye çalışacağız. Ama şunu söylemek istiyorum ki 3 puan almak için yarın Kadıköy’e çıkacağız. Kazanıp yolumuza devam edeceğiz.”